30 Haziran 2011 Perşembe
Havas imi nedir?
Sam ve Havas nedir
Osmanlı sultanlarının ayet, hadis ve sembollerle süslü her biri üç-dört yılda dokunan 'tılsımlı gömlekler'inin sırrı hâlâ çözülemiyor. Uzmanlar, gömleklere işlenen şifrelerin Osmanlı tarihine ışık tutacağına inanıyor. Osmanlı padişahlarının savaşta galip gelmek, nazardan korunmak ve şifa bulmak için giyindikleri tılsımlı gömleklerin üzerindeki harf ve rakamların işaret ettiği anlam şimdilik bir sır.
Üstelik çözülemeyen yalnızca şifreler değil, kumaşların nasıl olup da 8 bin çözgü ipiyle dokunduğu da anlaşılabilmiş değil.
Gömleklerin şifresini ve dokuma tekniğinde kullanılan formülü bulmak ise merak tatmininden daha öte bir anlam taşıyor. Amaç, 'altın oran'ı Türk tekstilinin hizmetinde kullanmak.Tılsımlı sultan gömlekleri, ayet ve duaları tespit eden bir alim, işe başlamak için 'eşref saati'ni hesaplayan müneccim ve sonunda gömleği bezeyen nakkaşların ortak ürünü. Kumaşlar çoğunlukla o zamanki adıyla Tonguzlu olan Denizli'den getiriliyor saraya. Denizli'nin kaliteli pamuğundan dokunan bezler, iç giyimi olarak tasarlanan tılsımlı gömlekler için bire bir. Hattatların kağıdı terbiye etmek için kullandığı aharlama yöntemiyle yazıya elverişli hale getirilen kumaşlar nakkaşlar atölyesinde işlenmiş. Bir gömlek üzerinde 3-4 yıl uğraşan hattatlar için meçhul kahramanlar yakıştırması yerinde olur; çünkü gömleklerin pek azında kimin tarafından yapıldığı yazılı.
1978 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesi'nde Osmanlı tekstili ve padişah giysileri üzerine çalışan Doç. Dr. Hülya Tezcan, tılsımlı gömlekleri grafik sanatının zirvesi olarak tanımlıyor. Gömleklerin üzerine celi, sülüs, kufi yazıyla işlenen ayetler ve dualar kare, yıldız gibi geometrik şekillerin ya da Kadem-i Saadet, Süleyman Mührü, Zülfikâr, lale gibi anlamlı motiflerin içine yazılmış. 15-20. yüzyıl arasında hazırlanan padişah giysilerini içeren saray koleksiyonunda Peygamber Efendimizin nübüvvet mührü, Hilye-i Şerif ve O'nun için yazılan Kaside-i Bürde'yle bezenmiş dört gömlek yer alıyor. Ancak diğer gömlekler üzerinde de yine Peygamberimize ait Kadem-i Saadet ve Nalın-ı Saadet motifleri kullanılmış.
Tılsımlı gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Ali'nin ucu çatallı kılıcı 'Zülfikâr' ve çoğunlukla Musevi inancıyla bağdaştırılan Süleyman Mührü. Hülya Tezcan, gömleklerde Süleyman Mührü'nün saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah, Hz. Muhammed ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla bir arada anıldığını tespit etmiş. Koleksiyonun en eski tarihli gömleği Şehzade Cem'e ait. Üzerinde 1477-1480 yılları arasında yapıldığına dair bir not bulunan gömlek ihtimal ki, 18 Temmuz 1482'de Anamur açıklarında şövalyelerin gemisine binerek Rodos'a hareket eden Cem Sultan'ın üzerindeydi. Talihsiz şehzade, saltanat yarışından galip çıkması için giydiği tılsımlı gömleğe rağmen Rodos'ta esir alındı. Cem'in gömleği şimdi Topkapı Sarayı koleksiyonunda. Ancak Viyana kuşatmasında bozguna uğrayan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın gömleğinin hâlâ Viyana'da bir manastırda olduğu tahmin ediliyor.
Üstelik çözülemeyen yalnızca şifreler değil, kumaşların nasıl olup da 8 bin çözgü ipiyle dokunduğu da anlaşılabilmiş değil.
Gömleklerin şifresini ve dokuma tekniğinde kullanılan formülü bulmak ise merak tatmininden daha öte bir anlam taşıyor. Amaç, 'altın oran'ı Türk tekstilinin hizmetinde kullanmak.Tılsımlı sultan gömlekleri, ayet ve duaları tespit eden bir alim, işe başlamak için 'eşref saati'ni hesaplayan müneccim ve sonunda gömleği bezeyen nakkaşların ortak ürünü. Kumaşlar çoğunlukla o zamanki adıyla Tonguzlu olan Denizli'den getiriliyor saraya. Denizli'nin kaliteli pamuğundan dokunan bezler, iç giyimi olarak tasarlanan tılsımlı gömlekler için bire bir. Hattatların kağıdı terbiye etmek için kullandığı aharlama yöntemiyle yazıya elverişli hale getirilen kumaşlar nakkaşlar atölyesinde işlenmiş. Bir gömlek üzerinde 3-4 yıl uğraşan hattatlar için meçhul kahramanlar yakıştırması yerinde olur; çünkü gömleklerin pek azında kimin tarafından yapıldığı yazılı.
1978 yılından bu yana Topkapı Sarayı Müzesi'nde Osmanlı tekstili ve padişah giysileri üzerine çalışan Doç. Dr. Hülya Tezcan, tılsımlı gömlekleri grafik sanatının zirvesi olarak tanımlıyor. Gömleklerin üzerine celi, sülüs, kufi yazıyla işlenen ayetler ve dualar kare, yıldız gibi geometrik şekillerin ya da Kadem-i Saadet, Süleyman Mührü, Zülfikâr, lale gibi anlamlı motiflerin içine yazılmış. 15-20. yüzyıl arasında hazırlanan padişah giysilerini içeren saray koleksiyonunda Peygamber Efendimizin nübüvvet mührü, Hilye-i Şerif ve O'nun için yazılan Kaside-i Bürde'yle bezenmiş dört gömlek yer alıyor. Ancak diğer gömlekler üzerinde de yine Peygamberimize ait Kadem-i Saadet ve Nalın-ı Saadet motifleri kullanılmış.

18 Haziran 2011 Cumartesi
Güller güzel olur bu mevsimde
Bu mevsim güller başka güzel
Bu mevsim renkler başka görünür
Bu mevsim ömür başka yaşanır
Bu mevsim insanlar daha güzel
Bu mevsim kuşlar başka öter
yaz yağmuru
Bu yıl Ocak ayından bu yana nerdeyse sabah öğle akşamları ayrı ayrı hatta halk arasında
40 öğle ve 40 ikindi yağmurları yağdığını gördük Hele yıl olarak meralar dağlar taşlar yem yeşil bi tabiat ve hoş bir görünüm olmaktadır.
13 Haziran 2011 Pazartesi
ölümmmmmmmmmmmmmm
Essalamünü aleyke ya ecel

Pencereden zorla girimiş amma
Ölümü tatdacak olan şu canıma
Mehmet oğlu Mehmet esselatu
Essalamünü aleyke ya ecel Read more…
6 Haziran 2011 Pazartesi
Meydanlar siyasi kazan
Ortalık seçim havalası halay gibi
Yaptıkları horoz döğüşü liderlerin
Ne seviye kalmış ölmüş ideallerin
Seçim değil koltuk kavgasında gibi
Yaptıkları horoz döğüşü liderlerin
Ne seviye kalmış ölmüş ideallerin
Seçim değil koltuk kavgasında gibi
29 Mayıs 2011 Pazar
27 Mayıs 2011 Cuma
Kuzu göbeği mantarı
asides

Seni görsem her yerde
Altın mısın bire kuzu göbeği
Ak ve kara masalı
Ak ve kara masalı
Akınmı ak olsa karamı kara
Söyle senin pahan kaç para
At kuyruğundan yaptık fırça
Akmısın karadan akmısın?
Söyle senin pahan kaç para
At kuyruğundan yaptık fırça
Akmısın karadan akmısın?
23 Şubat 2011 Çarşamba
Kurbağa

1989'dan beri rastlanılmayan ve soyunun tükendiği kabul edilen bir kurbağa türü: altın kurbağa (Bufo periglenes). Bilimsel sınıflandırma Üst âlem: Eukaryota Âlem: Animalia Şube: Chordata Sınıf: Amphibia Takım: Anura
Merrem, 1820 Anura (kurbağalar) takımına dahil olan alt takımlar ve ilgili familyaları içeren ayrıntılı sınıflandırma için metne bakınız. Dağılım haritası

Kurbağa, iki yaşamlılar (Amphibia) sınıfındaki türlerin %88'ini ve Anura takımını oluşturan hayvanlardır. Anura, Yunanca'daki "yokluk" ön eki olan "an-" ile yine Yunanca'da "kuyruk" anlamına gelen "oura" sözcüklerinden türetilmiş bir terimdir ve "kuyruksuz" demektir.
Erişkinlerinin uzun arka bacaklar, tıknaz gövde, araları zarlı parmaklar, çıkık gözler ve kuyruksuzluk gibi özellikleri bulunan kurbağaların büyük çoğunluğu yarı sucul bir yaşam sürer ama tırmanarak ya da zıplayarak karada da rahatça hareket edebilirler. yumurta ile çoğalırlar. Yumurtalarını tipik olarak su birikintileri, gölcük ya da göllere bırakan kurbağaların iribaş adı verilen ve suda gelişen larvalarında ön ve arka bacaklar yokken, su içinde soluyabilmek için solungaçlar ve yüzebilmek için yüzgeçli kuyruk vardır. Çoğunluğu otçul olan ve solungaçlarından süzülen alglerle beslenen iribaşlardan başkalaşan erişkin kurbağalar, sıklıkla eklem bacaklıları, karından bacaklıları ve halkalı solucanları içeren etçil bir yaşam sürerler.
Özellikle çiftleşme döneminde belirginleşen ve halk arasında "vıraklama" olarak anılan seslenişleriyle dikkat çeken kurbağalar, ekvatordan kutup altı bölgelere kadar olan, geniş bir yayılım alanında bulunurlar. Çoğunluğu tropik yağmur ormanlarında olmak üzere, toplam 33 familyaya dağılmış yaklaşık 5250 türü bulunan bu canlılar, çeşitliliği en fazla olan omurgalılardandır. Ancak, kimi kurbağa türlerinin giderek azalan sayıları da dikkat çekmektedir. Kurbağalar yazın toprağın altında kurur.
13 Şubat 2011 Pazar
12 Şubat 2011 Cumartesi
Şaiir Bedbinderune – Soğuk Isımı Çalan
3 adet sigaram var ve gazı bitmekte çakmağın.
Ciğerimi her nefeste doldurup tıkıyor nikotin.
Demir soğukluğunda ellerim, karanlık artık soğuk.
Işık sızmayan duvarlar arasında yüzüm de boğuk.
Ciğerimi her nefeste doldurup tıkıyor nikotin.
Demir soğukluğunda ellerim, karanlık artık soğuk.
Işık sızmayan duvarlar arasında yüzüm de boğuk.
Bir kalbim hala ateşinde – Alev Alev yanmakta.
Aragon- Ramak kalmıştı
Ramak kalmıştı
Gelmesine ölümün
Bir an bile değil
Çıplak bir el
Belirdi birdenbire
Gelmesine ölümün
Bir an bile değil
Çıplak bir el
Belirdi birdenbire
Aragon- Sana Büyük Bir Şey Söyleyecegim
Sana büyük bir sır söyleyeceğim
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden
Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından
Korkuyorum senden
Korkuyorum yanınsıra gidenden
Pencerelere doğru akşam üzeri
El kol oynatışından
Goethe* Niçin Bize Öylece Nazar Eğledin
Niçin Bize Öylece Nazar Eğledin
Niçin bize öylece nazar eğledin,
Geleceğimize karamsar baktığımız,
Sevdamıza, ferdi mutluluğumuza
Geleceğimize karamsar baktığımız,
Sevdamıza, ferdi mutluluğumuza
9 Şubat 2011 Çarşamba
Yunus Emre, Ben Dervişim Diyene Bir Ün Edesim Gelir
Ben dervişim diyene, bir ün edesim gelir
Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
Seğirdüben sesine, varıp yetesim gelir
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne, evler yapasım gelir
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür
Etiketler:
Ben Dervişim Diyene Bir Ün Edesim Gelir,
Yunus Emre
Unutmadım seni
Unutmadım seni
Yüreğimdeki yıllanmış hasrete inat
Unutmadım seni…
Oysa sen ardına bakmadan giderken
Bende unutmuştun seni…
Gözlerimdeydi bakışlarının izleri
Ve hala dağlıyordu derinlerde bir yeri…
Yüreğimdeki yıllanmış hasrete inat
Unutmadım seni…
Oysa sen ardına bakmadan giderken
Bende unutmuştun seni…
Gözlerimdeydi bakışlarının izleri
Ve hala dağlıyordu derinlerde bir yeri…
Mevlana Celaleddin Rumi- Kendi kendine
Kişinin kendine ettiğini
Edemez kişiye hiçbir fani
Bu kahpe hırsı. ne kıskanç kini, ne şarap
Ne de haşhaş edemez..
Kişinin kendine ettiğini tayfun, boran
Edemez kişiye hiçbir fani
Bu kahpe hırsı. ne kıskanç kini, ne şarap
Ne de haşhaş edemez..
Kişinin kendine ettiğini tayfun, boran
Çanakkale Ezanlar
Çanakkale Ezanlar
Çanakkale Ezanlar çınlasın göklere yükselsin nida…
bu vatan için binlerce canlar olsun feda…
Yükselirken ruhlar, yaratan rabbin katına…
Çanakkale Ezanlar çınlasın göklere yükselsin nida…
bu vatan için binlerce canlar olsun feda…
Yükselirken ruhlar, yaratan rabbin katına…
8 Şubat 2011 Salı
Şair Dadaloğlu, Bizim Yayla
Şair Dadaloğlu, Bizim Yayla
Şubat 6th, 2011 Categories: Milli şairler
Bizim Yayla
Bizim yaylamız otlu olur
Sütü kaymağı tatlı olur
Kız gelinden kıymatlı olur
Bizim yaylamız otlu olur
Sütü kaymağı tatlı olur
Kız gelinden kıymatlı olur
Şair Dadaloğlu, Binboğa
Şair Dadaloğlu, Binboğa
Şubat 6th, 2011 Categories: Aşk Şiirleri
Bereket var toprağında taşında
Kırık kırık eser yelin Binboğa.
Seyfilerin döner yanı başında
Fariz avcı ister yerin Binboğa.
Kırık kırık eser yelin Binboğa.
Seyfilerin döner yanı başında
Fariz avcı ister yerin Binboğa.
Şair Dadaloğlu- Bir Yiğit De Anasından Doğunca
Şair Dadaloğlu- Bir Yiğit De Anasından Doğunca
Şubat 6th, 2011 Categories:
Bir Yiğit De Anasından Doğunca
Bir yiğit de anasından doğunca
Kur’ağaçta bir dal bitmiş gib’olur
Yaşı varıp on beşine değince
Bir yiğit de anasından doğunca
Kur’ağaçta bir dal bitmiş gib’olur
Yaşı varıp on beşine değince
6 Şubat 2011 Pazar
Ölüm Tebessümü
şaiirVurgun yedim bugün ta ciğerimdenKan revan içinde, ağlar güllerimFay hattım patladı, her bir yerimdenMızrabım kırıldı koptu tellerimÖlümlü tebessüm ruhumu sara
BAHATTİN PASLI

BAHATTİN PASLI NIN KÜLTÜR DERYASI.!
Şair ozan daha doğrusu mücadele adamı Bahaddin Paslı 50.yıldır şiir yazıyor hepiniz onu yakından tanıyorsunuz ama sizlere onun hayatından bazen gülümseten ,bazen düşündüren,bazen de aşk olsun dedirten
5 Şubat 2011 Cumartesi
Bir Kurultayda
Bir Kurultayda
Tarih bin dokuz yüz doksan yılında
Korkusuz, rüyasız dünya dilerim
Dostluk bir elinde bayram kolunda
Döğüşsüz kavgasız dünya dilerim.
Tarih bin dokuz yüz doksan yılında
Korkusuz, rüyasız dünya dilerim
Dostluk bir elinde bayram kolunda
Döğüşsüz kavgasız dünya dilerim.
Seydisehir Tarihi
Seydişehir’in tarihi M.Ö. 5500 yıllarına kadar uzanır. Prehistorik Çağ’da (Tarih Öncesi), Psidia (Göller Yöresi) sınırları içindeki Seydişehir çok eski bir yerleşim yeridir. Beyşehir Gölü (Karalis Lacos) ile Suğla Gölü (Trogitis Lacos) arasındaki sulak vadide bu yerleşmenin izlerine rastlamak mümkündür. Bu vadide bulunan höyüklerde yapılan araştırmalar neticesinde Seydişehir’in 10 km güneydoğusundaki Suberde (Gölyüzü Köyü) höyüğünde yapılan kazılarda M.Ö. 5500-5000 yıllarına ait Neolitik (Cilalıtaş) Çağ yerleşmesinin varlığı ortaya çıkarılmıştır.
Hoşgeldiniz
Bu ilk sayfam. O yüzden ilk yazım olucak. Ve gelecekte Allahın izniyle burada Seydişehirle ilgili görsel belgeler, arşivler yayınlayacagım.
Etiketler:
seydisehir haber,
seydisehir resim,
Seydisehir video
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)